16 Kasım 2017 Perşembe

aynı yerden sevmediğin için.. / Kemal Hamamcıoğlu






hayatın ritmini kaçırmış olsan da
uyuyamadığın gecelerin sabahında umut var.
çiçeklerini sulamaktan vazgeçsen de,
azıcık uzağın yağmur..
aynı yerden sevmediğin için, sevdiklerinle aynı yerde değilsin.
o kadar.
bir kez daha,
izin ver zamana..
bir kez daha,
filmlere tutun, 
müziğe tutun, 
şiire tutun, 
bütün gün ağladım, nedenini hiç bilmiyorum diyen arkadaşına sıkı sıkı tutun.
bir kez daha,
koltuğuna tutun,
nefesine tutun,
hatırladıklarına tutun,
uçağa binmekten vazgeçtim, yapamayacağım 
diyen kardeşine sıkı sıkı tutun.
dün biri, yürürsen geçer dedi..
yürü yokuş aşağı, yokuş yukarı.
belki haklıdır..
belki,
kedilerin geçtiği sokakların bir bildiği vardır.

22 Eylül 2017 Cuma

Otağ - İlhan Berk


...
Sevgilim, işte eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.

Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.

Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.

Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(İsteğin bulanık kıyısında).

Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.

                             delta ve çocuk


Sen Gelsen




...
Şimdi açsam pencereyi beklesem
Sen gelsen
Olmaz ya hani geliversen
Hiç bir şey sormasan
Hiç bir şey söylemesen
Sussam
Sussan
Sussak.
Susuşların anlattığını dinlesek
Sırt sırta otursak
Katılasıya ağlasak
Sormasak birbirimize sebebini
Sarılsam
Sarılsan
Sarılsak.
Ve yine hiç bir şey konuşmasak
Ama anlasak
Ne vardı sahi
Olmaz ya
Hayal ya
Hani diyorum olsa ne vardı.



Cemal Süreya

18 Eylül 2017 Pazartesi

Nazım Hikmet - Kız Çocuğu (1956)


...

Kapıları çalan benim 
kapıları birer birer. 
Gözünüze görünemem 
göze görünmez ölüler.


Hiroşima'da öleli 
oluyor bir on yıl kadar. 
Yedi yaşında bir kızım, 
büyümez ölü çocuklar.


Saçlarım tutuştu önce, 
gözlerim yandı kavruldu. 
Bir avuç kül oluverdim, 
külüm havaya savruldu.


Benim sizden kendim için 
hiçbir şey istediğim yok. 
Şeker bile yiyemez ki 
kâat gibi yanan çocuk.


Çalıyorum kapınızı, 
teyze, amca, bir imza ver. 
Çocuklar öldürülmesin 
şeker de yiyebilsinler.

                                               

       
         

6 Eylül 2017 Çarşamba

aklıma ne zaman gelsen



Ellerini , sonra sustuğun yerleri... En uzun sessizliğin ardından ellerini ve gözlerini . Karanlığa bırakmadan , karanlıkta bırakmadan , o filmi hiç unutmadan.. Tatlının ardından tuzlu , tuzlunun ardından tatlı sonra tekrar tatlı ardından yine tuzlu yer gibi . Susmadan , susuyarak iştahla göğsümden açılarak... Tekrar tekrar eve dönerken , gece gündüz evleri tekrar tekrar yıkarken.. Evsiz kedilerin arasında boş bir bankı izlerken.. Yatağı toplamadan , yastığımdan vazgeçmeden .. Saymayı unutacak kadar çok ağrıların , uyuşan ellerin , tutulan omuzların sayısını hatırlayacak kadar az.. Sevmesini bildiğim için , sevmesini bildiğin için kedileri , köpekleri ve en çok ; Aklıma ne zaman gelsen gökyüzüne kadar zıplamak istiyorum .. Sesini duyunca daha çok özlüyorum ..

Kemal Hamamcıoğlu


Cemal Süreya - Aşk


          ....
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin

Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı

                                                            İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
                                                            dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra

Sonrası iyilik güzellik.


Nazım Hikmet Ran - Düşman


...Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman..

5 Eylül 2017 Salı

Audrey Hepburn



"Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan,
İnsanlara iyilikle bak.
Eğer saçların güzel olsun istiyorsan,
Bırak çocuklar ellerini geçirsin saçlarından.
İnce bir bedense isteğin,
Ekmeğini açlarla bölüş.
Ve güzel dudaklara sahip olmak için,
Sadece güzel sözler söyle." 🌿

Birhan Keskin - Aşk



Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları seviyor, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.

Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.

Jorge Luis BORGES - Anlar


Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,  
İkincisinde, daha çok hata yapardım.  
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.  
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,  
Çok az şeyi  
Ciddiyetle yapardım.  
Temizlik sorun bile olmazdı asla.  
Daha çok riske girerdim.  
Seyahat ederdim daha fazla.  
Daha çok güneş doğuşu izler,  
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.  
Görmediğim bir çok yere giderdim.  
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.  
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.  
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.  
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.  
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.  
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.  
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,  
Gitmeyen insanlardandım ben.  
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.  
Eğer yeniden başlayabilseydim,  
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.  
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.  
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,  
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.  
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...  
ÖLÜYORUM...  
       


31 Ağustos 2017 Perşembe

Dertlerimi Aklında Tutma, Unut - Nazım Hikmet

...
Uzadıkça uzadı mektubum.
Kendine iyi bak,
bana hemen cevap ver.
Beni unutma.
Bana hemen cevap ver,
akıllıdır Münevver,
nasıl olsa ne yapıp eder,
falan filan diye kendini avutma.
Sensiz perişanım,
beni unutma.
Kendine iyi bak.
Gözlerinden öperim canım.
Güzel geceler.
Kendine iyi bak.
Bana hemen cevap ver,
dertlerimi aklında tutma,
unut.
Beni unutma...

29 Ağustos 2017 Salı

Ada - Zülfü Livaneli


Bir kıyıdan baktım dünyaya
Ellerimde tuz avucumda sedef
Bir mavilik bir açıklık
Özgürlük hasreti
Yüreğime vuruyor
Nerede nerede insanlar

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

0 üzüntü birden gelir
Yağmurlu havalarda
Yeniden kurarım dünyayı ben
Kederlerle
Kimseler aşık değil mi bu şehirde

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

Hava martılar ışıklı şehir
Sarhoş ediyor beni yosun kokusu
Hilesiz kucaklamak istiyorum
Dünyayı şehri ve seni

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

Sevmek Neymiş Bir Gün Anlarsın


Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez. Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık. Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına... Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın. O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden. Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.....

25 Ağustos 2017 Cuma

Benim Pencerelerde Bekleyen - Turgut UYAR


Bütün pencerelerde bekleyen benim,
Ve
O çalmayan bütün telefonlarda
Aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
Onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
Sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
Değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu.
Adın ekmeğe dönüşmüyor..


19 Ağustos 2017 Cumartesi

Pablo Neruda

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.

10 Ağustos 2017 Perşembe

Bir Gün Sabah Sabah - Turgut Uyar


Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...


Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.


Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım...


Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...


Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,


Bir sabah vakti kapıyı çalsam,

Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.

5 Ağustos 2017 Cumartesi

Othello, William Shakespeare

Bir kadın ki, güzel olduğu halde kibirlenmez,
İyi konuşabildiği halde, gevezelik etmez,
Gösterişi sevmez, zengin olduğu halde.
Her şeye gücü yeter, ama kullanmayı istemez.
Gücendirildiğinde, öcünü almak elinde olmasına rağmen, 
Uğradığı haksızlığa sabırla katlanmayı bilen;
...


Böyle bir yaratık İşte, varsa eğer böylesi.

Yaşamaya Dair - Nazım Hikmet



Yaşamak şakaya gelmez, 
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
                       bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 
                       yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 
Yaşamayı ciddiye alacaksın, 
yani o derecede, öylesine ki, 
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
yahut kocaman gözlüklerin, 
                        beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
                                    insanlar için ölebileceksin, 
                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
                        hem de en güzel en gerçek şeyin 
                                      yaşamak olduğunu bildiğin halde. 
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
                                      yaşamak yanı ağır bastığından. 
                                                                                    
 
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 
yani, beyaz masadan, 
              bir daha kalkmamak ihtimali de var. 
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 
                                en son ajans haberlerini. 
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, 
                               diyelim ki, cephedeyiz. 
Daha orda ilk hücumda, daha o gün 
                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 
                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 
                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 
Diyelim ki hapisteyiz, 
yaşımız da elliye yakın, 
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. 
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, 
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 
                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 
          hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 
                                                                      
 
Bu dünya soğuyacak, 
yıldızların arasında bir yıldız, 
                       hem de en ufacıklarından, 
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
                       yani bu koskocaman dünyamız. 
Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
hatta bir buz yığını 
yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
Böylesine sevilecek bu dünya 
"Yaşadım" diyebilmen için... 

                            
  
  
  
  

28 Temmuz 2017 Cuma

Rainer Maria Rilke


söndür gözlerimi: seni görürüm,
kapat kulaklarımı: seni duyarım,
ayaklarım olmasa da sana yürürüm,
ağzım olmasa da seslenip seni çağırırım.
kır kollarımı: sarılırım sana
kalbimle, elle kavrar gibi,
kalbimi koparsan da beynim atar,
ve tutuştursan da beynimi,
taşırım seni damarlarımda akan kanla.

25 Temmuz 2017 Salı

Ben Senden Önce Ölmek İsterim - Nazım Hikmet


Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
                    içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
                    ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
                        senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
                                     yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
                    biri sen
                    biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
                                bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
                  belki diyor.
 

                                                                18 Şubat 1945
                                                                Piraye Nâzım Hikmet

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Beni Güzel Hatırla - Orhan Veli Kanık



beni güzel hatırla! 
bunlar son satırlar... 
farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından 
ya da bir yağmur sel oldum sokağında 
sonra toprak çekti suyu... 
kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
uyandın ve ben bittim...

beni güzel hatırla! 
çünkü; sevdim seni ben, herşeyini... 
sana sırdaş oldum, dost oldum, 
koynumda ağladın.
yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım. 
alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım... 

beni güzel hatırla! 
sayfalarca mektup bıraktım sana.
şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
sakladım günahını, sevabını içimde 
sessizce gittim... 
senden öncekiler gibi sen de anlamadın.

beni güzel hatırla! 
sana unutulmaz geceler bıraktım 
sana en yorgun sabahlar... 
gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım. 
en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş "merhaba"lar sakladım her köşeye 
vedalar bıraktım duraklarda.
ne ararsan bir sevdanın içinde 
fazlasıyla bıraktım ardımda.

beni güzel hatırla!
dizlerimde uyuduğunu düşün, 
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı, 
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
alnından öptüğüm dakikaları...
birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün 
şaşırtmayı severim biliyorsun.
bu da sana son sürprizim olsun. 
şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum 
beni güzel hatırla. 
gidiyorum... *

9 Temmuz 2017 Pazar

canım, sevdiğim, yüreğim..


Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardir...
Hangi zorlugu yenmemis insanoglu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin simdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.

-YILMAZ GÜNEY

28 Haziran 2017 Çarşamba

CAHİT SITKI TARANCI - DESEM Kİ


Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, 
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,

Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

18 Haziran 2017 Pazar

BİRHAN KESKİN

bir çiçek açtığında
bir eski avluda
diyor ki;
çalıda sarı bir çiğdemim ben
ve senin çok eski cümlen.
sen otursan, gitmemiş ki! olsan
ben sana bir eski endülüs avlusu
istersen serin bir portofino getirsem
ya da yedigöllerin yedisini birden
bir çiçek açtığında
bir eski avluda
diyor ki
her şey çok eksik ve neredeyse yok
gibiyken
buldum buluşturdum kendime geldim
tek eksik sensin! incecik, çilli bir dille
sen de gelsen
ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
begonviller ve bir mavi kapı
ve ille amansız bir avlu getirsem
dünya soğur, akşam serinlerken,
benim sensiz sevinecek bir şeyim yok
kılı kırk yardım,
altını üstüne
getirdim,
ve işte en gümüş
cümlem:
içimi açtım sana.
içini açmak için.

10 Haziran 2017 Cumartesi

NAZIM HİKMET OTOBİYOGRAFİ



1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
                                               ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
                                               ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
                                                            verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
                                            sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
              ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
            çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
            camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
            ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
            Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
                                           insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
                             başımdan neler geçer daha
                                                                kim bilir.



                                                                11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.

 

29 Mayıs 2017 Pazartesi

CEMAL SÜREYA


Biliyorum sana giden yollar kapalı 
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni 
Ne kadar yakından ve arada uçurum; 
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi 
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm 
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini 
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım 
Ben artık adam olmam bu derde düşeli 
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya 
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki 
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi 
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği 
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; 
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki 
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor 
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini 
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; 
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri 
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım 
Bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; 
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki 
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, 
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki 
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, 
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: 
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu 
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri


30.05.2017
00:06

25 Nisan 2017 Salı

İyi Düşünün...


Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile 
uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir
çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok “küçük şeye”e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yayılın çimenlerin üzerine...
Acele edin...
Er veya geç...
Çimenler yayılacak üzerinize...




-şiirin kime ait olduğu bilinmiyor.